iLKLERiN KOYU KARAKOY'E HOSGELDINIZ www.karakoy.tr.gs & www.karakoyforum.tr.gs

HiKAYE

Home
SEHiT SARU BATU SAVCI BEY-IKIZCE ZAFERI
E-KART
KARAKOY'DEN HABERLER
BiZE ULASIN
SOHBET(yeni)
ÜYELERiMiZ
yapim asamasinda :(
RESiMLi HiKAYE
HiKAYE
SiiRLER(yeni)
KONUK DEFTERi
ONEMLi PROGRAMLAR(yeni)
ESKI MESAJLAR
KOMSU SITELER
EGITIM
ÖNEMLI TELEFONLAR
DOMANIC HARTASI
BILGI
SORGULAMA SAYFALARI

SiiR VE HiKATE BÖLÜMÜ

 

NAMAZ VE MİR'AÇ                    Gonderen:R.BOYDAK
NAMAZ VE MİR'AÇ

Malik bin Sa'saa r.a anlatıyor:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdular:

Ben Kâbe-i Muazama'da iki kişinin arasında uyku ile uyanıklık arasında yatmakta iken, içi îman ve hikmetle dolu, altından bir leğen getirdiler. Boğazımdan karnıma kadar göğsümü yardılar. Zemzem suyu ile yıkayıp, îman ve hikmetle doldurdular. Katırdan küçük merkepten ise büyük, burak denilen bir hayvan getirdiler. Cibril Aleyhisselâm ile beraber gittik.

Birinci kat semâya gelince:

-Kim o? denildi,
Cibril a.s.:
-Cebrâil, diye cevap verdi.
-Yanındaki kim? denildi.
Cebrâil de:
-Muhammed, dedi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi? denildi.
Cebrâil:
-Evet, dedi.
-Hoş geldi, O ne güzel bir misafirdir, denildi.

Bunu takiben Adem aleyhisselâma geldim, selâm verdim,
-Hoş geldin, salih peygamber salih oğul! dedi.
Ben:
-Bu kim ey Cibril? diye sordum.
O da:
-Bu, Adem aleyhisselâmdır. Sağında ve solunda gördüğün bu kalabalıklar evlâdlarının ruhlarıdır. Sağındakiler cennetlik, solundakiler ise cehennemliklerdir. Bunun için sağına baktığı zaman gülüyor, soluna baktığı zaman ağlıyor, dedi.

Sonra ikinci semaya geldik.

-Kim o? denildi.
Cebrâil:
-Ben Cebrail, dedi.
-Yanındaki kim? denildi.
Cebrail:
-Muhammed, dedi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi? denildi.
Cebrail:
-Evet, dedi.
-Hoş geldi, ne güzel bir misafir geldi! denildi.

Bunu takiben Isa ile Yahya Peygamberlere rastladım. Her ikisi de:
-Hoşgeldin kardeşimiz hoşgeldin ey peygamber! dediler.

Sonra, üçüncü kat semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cebrail, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed, diye cevap verildi.
-Ona buraya gelme daveti gönderildi mi? diye soruldu.
Cebrail:
-Evet, dedi.
-Hoş geldi, ne güzel bir misafir geldi, denildi.

Bunu müteakip Yusuf aleyhisselâm'a rastladım. Selâm verdim;
-Hoş geldin kardeş ve Peygamber, dedi.

Sonra dördüncü semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cebrail, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed, diye cevap verildi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi? diye soruldu.
-Evet, diye cevap verildi.
-Hoş geldin, ne güzel misafir geldi! denildi.

Bunun takiben îdris aleyhisselâma rastladım. Selâm verdim.
-Hoş geldin, kardeş ve Peygamber, dedi.

Sonra beşinci kat semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cebrail, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed,'diye cevap verildi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi, denildi.
-Evet, diye cevap verildi.
-Hoş geldi, ne güzel bir misafir geldi, denildi.

Bunu müteakip Harun aleyhisselâma rastladık. Kendisine selâm verdim.
-Hoşgeldin, kardeş ve Peygamber! dedi.

Sonra altıncı semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cibril, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed, denildi. .
-Ona buraya gelme daveti gönderildi mi? diye soruldu.
-Evet, denildi.
- Hoş geldi, ne güzel bir misafir geldi! denildi.

Bunu takiben Musa aleyhisselâma rastladım ve selâm verdim.
-Hoş geldin, kardeş ve Peygamber! dedi.
Kendisinden ayrılınca ağlamaya başladı.
Hazreti Allah tarafından kendisine:
-Niye ağlıyorsun? diye soruldu.
Musa aleyhisselâm:
-Ey Rabbim, benden sonra Peygamber olan bu gencin ümmetinden cennete benim ümmetimden daha çok insanlar girecektir, bunun için ağlıyorum, dedi.

Sonra yedinci semaya geldik.

-Kim o? denildi.
-Cibril, diye cevap verildi.
-Yanındaki kim? diye soruldu.
-Muhammed, diye cevap verildi.
-Ona, buraya gelme daveti gönderildi mi? Hoş geldi, ne güzel misafir geldi! denildi.

Bunu takiben ibrahim aleyhisselâma rastladım. Selâm verdim.
-Hoş geldin oğul ve Peygamber! dedi.

Hemen bana Beytü'l Mâmur gösterildi. Cibril'e sordum. O da:
-Bu, Beytü'l Mâmur'dur. Her gün yetmiş bin melek orada namaz kılar ve çıkarlar. Çıkanlar da bir daha artık oraya dönmezler, dedi.

Bana Sidretü'l Müntehâ ağacı da gösterildi. Bir de baktım ki, bu ağacın meyveleri meşhur Hacer beldesinin büyük destileri, yaprakları da fillerin kulakları büyüklüğünde idi. Altından dört nehir akıyordu. Bunların ikisi bâtın, ikisi zahir idi. Cibril'e bu nehirleri sordum. O da:
-Bâtın, yani içe ait iki nehir cennette, zahir yani dışa ait iki nehir de Nil ile Fırat'tır, dedi.

Sonra o kadar yükseğe çıkarıldım ki orada mukadderatı yazan kalemlerin sesini işitir oldum.

Sonra üzerime elli vakit namaz farz kılındı. Döndüm. Musa aleyhisselâma gelince, bana:
-Ne oldu? diye sordu.
-Üzerime elli vakit namaz farz kılındı, dedim.
Musa aleyhisselâm:
-Ben insanları senden daha iyi bilirim, israil Oğulları ile çok uğraştım. Senin ümmetinin bu elli vakit namaza gücü yetmez. Rabbine dön ve bu namazları azaltmasını niyaz et! dedi.
Döndüm. Niyazda bulundum. Allahü Teâlâ bunları kırka indirdi. Sonra yine Musa aleyhisselâma geldim. Aynı şeyi söyledi. Döndüm. Allahü Teâlâ namazları otuza indirdi. Yine aynı şey tekrarlandı. Döndüm, Allahü Teâlâ namazları yirmiye indirdi. Yine aynı şey oldu. Döndüm, Allahü Teâlâ namazları ona indirdi. Yine Musa aleyhisselâma geldim, aynı şeyi söyledi. Döndüm, Allahü Teâlâ namazları beş vakte indirdi. Yine Musa aleyhisselâma geldim.
-Ne yaptın? dedi.
-Allah namaz vakitlerini beş vakte indirdi, dedim. Musa aleyhisselâm yine gidip, daha da indirmesi için Allah'a niyaz etmemi söyledi ise de ben:
-Hayır, razı oldum, dedim.
Bunun üzerine Allah tarafından bir nida geldi. Farzım kesinleşmiştir. Kullarıma gereken kolaylığı yaptım. Her iyi amel karşılığında da on sevab vereceğim.

NAMAZDA VURULMAK

Rasul-i Ekrem s.a.v.'in de hazır bulunduğu 'Zâtü'r-Rika' gazvesindeki bir çarpışmada, müslümanlardan biri müşrik bir adamın muharebe yerinde bulunan karısını öldürmüştü. Kadının kocası da misilleme olarak mutlaka bir müslüman öldürmeye yemin etmişti. Rasulullah s.a.v. ve arkadaşlarının peşinden onları izlemeye başladı. Allah Rasulü akşam üstü bir yerde konaklama hazırlığı yaptı ve yanındakilere sordu:
- Bu gece istirahatimizde bize kim bekçilik yapacak?
Muhacir ve Ensar'dan iki adam cevap verdiler:
- Ya Rasulallah, biz sizler için nöbet tutarız.
- Öyleyse şu vadinin giriş kısmında bekleyin.
Bu iki gönüllü, Ammar b. Yâsir ile Abbâd b. Bişr idiler. Gece nöbetine duracakları sırada Ensar'dan olan Abbâd, Muhâcirler'den olan Ammar'a:
- Gecenin hangi bölümünde nöbette olmamı istersin? diye sordu. O da:
- Gecenini ilk bölümünde benim yerime sen bakıver, dedi.
Bu karardan sonra Muhacir, kendi nöbeti gelinceye kadar arkadaşının yanına uzanıverdi. Nöbetteki Ensar da, vaktin değerlendirmek için gece namazına durdu.

Meğer karısı öldürülen müşrik herif de, o sırada yakınlardaydı. Namazda duran adamı farketti ve onun nöbette olduğunu anladı. Bir ok atıp sapladı ve atmaya devam etti. Nöbetçi sahabi üçüncü okla ağır yaralanmıştı. Derhal rükû ve secdeleri yapıp namazının tamamladı ve arkadaşını uyardı:
- Kalk artık kalk! Ben yaralandım arkadaş, hareketten kesildim!..
Arkadaşı yerinden fırlayınca, okçu müşrik de korkup uzaklaştı. Yaralı arkadaşının durumunu gören Muhacir hayretle sordu:
- Fesubhanallah! Sana ilk ok atılanca beni uyandırsaydın ya!
- Okumakta olduğum bir surenin ortalarında idim. Onu kesmek istemedim. Eğer Rasulullah'ın bize verdiği nöbetçiliğe zarar gelmeyecek olsaydı, canım çıkasıya okuduğum sureyi kesmezdim.

 DOLMUS
Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş beline rağmen, sağa sola koşuyordu.

   Yanına sokularak:

   - Hayrola teyzeciğim!. dedi. Bir derdiniz mi var?

   Sıcak bir tebessümle:

   - Buralara yabancıyım evladım!. dedi. Hastane tarafına giden bir araba arıyorum.

   - Biraz beklerseniz, aynı dolmuşa binebiliriz!. dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm.

   Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyemin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanacıkları pembe pembe olmuştu.

   - Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.

   Saatime baktıktan sonra:

   - Yirmi dakikanız var!. dedim. Hastane yakın ama, bu havada araba bulunmuyor.

   Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran kişilerin bir anda hücum ettiğini gördüm.

   İçeriye doluşan ve arkadaş oldukları anlaşılan adamlara:

   - İlk önce biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı?

   Ön koltukta oturanı:

   - Hak istiyorsan, Hakkari'ye gideceksin arkadaşım!. dedi. Hem oradaki haklardan K.D.V. de alınmıyormuş.

   Bu laf üzerine attıkları kahkahalarla bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu.

   Sakinleşmeye çalışarak:

   - Ben biraz daha bekleyebilirim!. dedim. Ama şu yaşlı teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor.

   Şoför lafa karışıp:

   - Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim!. dedi. Okuyup üfledi mi, oraya uçuverir.

   Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaştı. Yaşlı kadına baktım, öylece susuyordu.

   Daha sonraki dolmuş, biraz geç geldi. Arka koltuğa yan yana oturduk. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine rağmen şikayet etmiyordu. Üstelik de yol çok kalabalıktı.

   Şoför meraklanarak:

   - Bu vakitte yol tıkanmazdı!. dedi. Sebebini anlasam iyi olacak.

   Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileriye doğru yürüdü ve biraz sonra dönerek:

   - Kısmete bak yahu!. diye söylendi. Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış.

   Heyecanla:

   - Bir şey olmuş mu? dedim. Yaralı falan var mı?
   
- Herhalde varmış!. dedi. Şoför dahil beş kişiyi, teyzenin gideceği hastaneye kaldırmışlar.

   Göz ucuyla yaşlı kadına baktım.

   Solgun dudaklarıyla bir şeyler mırıldanıyor ve sanki onlar için dualar ediyordu.

   Şoför, şaşkınlık içinde:

   - Kısmet işte!. diye tekrarlıyordu.
Koca bir kamyon gelip sana çarpsın. Hem de Hakkari'den gelen bir kamyon...
 

ANDOLSUN Kİ

Bu Alemin Kuruluşundan beri Hak Davanın Öyküsü
Bu Hakkın Dinmeyen ve Sönemeyen ve dillerden düşmeyen türküsüdür.


Alemleri 6 günde yaratana
Sonra gökleri istiva edip yedik gök olarak düzenleyene
Geceyi gündüze katıp döndürene
Her karanlıktan sonra bir aydınlık getirene
Gök yüzünü yıldızlarla aydınlatana
Rahmeti ve merhameti bol olana
Azametli ve Celil olana
Es-Sabır ve Es-Samed olana
Ve çamurdan insanı yaratana
Ona ruhundan üfürüp can verene
Onun kaburgasından eşini çıkarana
Cinlere ve meleklere itaat edin ona buyurana
Asi olup itaat etmeyen Şeytana
Ve onu yanından kovup kıyamete kadar izin verene
Ve Hz.Ademe bilmediklerini öğretene
Yeryüzüne indirene...
Ve Hz.Adem'in Rabbinden af dilemesine
Arafat dağının bu affa şahitliğine
Hz.Adem ve Hz. Havva'nın duasına
''Rabbimiz biz kendi kendimize zulmetmişiz
Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan kaybedenlerden oluruz.'' diyenlere
Ve Hz.Muhammet (s.a.v) nuruna Duası kabul edilenlere
Habil'e ve Kabil'e
Hak ile batılın ayrıldığı o güne
Ve hak için kurban kesen o iki kardeşe...
Fesadın doğduğu ve ilk insanın öldüğü o ana..
Hakkın verdiği ilk şehit olan Habil'e
Ölünün nasıl ortadan kaldırılacağını Gösterene
Bir kargayı bir kargaya gömdürene
Hak ile batılın ayrıldığı o güne
Ve insanların türemesine
Irklar haline gelip kavimlere ayrılmasına
Ve aydınlıkla Karanlığın ilk Kavgasına
Hz.Adem'in sabit olduğu davasına

Andolsun ki....Andolsun ki..Andolsun ki..!!

Nuh'a ve tufana...
Nuh'un Hakka çağırdığı insanlığa...
Onu yalanlayan kavmine
Helak olmayı Hak edenlere..
Hz.Nuh'a gemi yapmasını emredene
Ve öğretene..
Ve hayvanlardan çift çift almasını söyleyene
Ve tufanın gelip çattığı o zamana
Kendisini kurtaracağının sanan Nuh'un oğluna
Ve üstünlük taslayan Batıl zihniyetinin savunucularına
Ansızın yakalandıkları o tufana
Göklerin ve yerin suyunu bırakmasına
Batılın Hak denizinde boğulmasına
Ve iman edenlerin kurtuluşuna
Hak ile Batılın kavgasında
Galip gelen Hakka
Ve o tufanda helak olanlara

ANDOLSUN Kİ.....

Hak her zaman galiptir
Bu yolda yoktur mağlup
Hakka isyan edenler olup
Bir çığlık,bir deprem ve bir tufanla..
Helak olup azaplarına yetiştiler...
Salih'e ve Semud'a....
Semud'un kayalardan oyulmuş yurduna
Kayaları oyup Sarayları kuranlara
Taşlardan putları Ya Rabb senin yerine koyanlara
Yaratanın rahmeti Salih peygambere
Gelip de dua edene...
Gelip de öğüt veren...o elçiye
Tövbe edin Allah'a diyene
Terk edin günahları
Terk edin isyanları diyen peygamberine
Perdelenmiş gözleri...
Mühürlenmiş kalpleriyle..
Bir mucize istediler...
Görmek için ilahi kudreti
O mucize bir deveydi
Yok etmeye sözleşti o zalim kişiyi
Ve o dişi deveyi...
Allah bozdu işlerini
Heyhat!!
O vatandan geriye kalan evlere
Ve bir çığlıkla ötelere gidenlere
Ve çığlıkla Helak olup giden Sefillere

ANDOLSUN Kİ....

Hak her zaman galiptir
Bu yolda yoktur mağlup
Hakka isyan edenler olup
Bir çığlık,bir deprem ve bir tufanla..
Helak olup azaplarına yetiştiler...
Hz.Lut'a ve kavmine...
Bu bir haykırıştır edepsizliklerine
Kadınları bırakıp zevkleri için
Birbirlerinin peşlerine düşenlere
Hz.Lut'a gelen meleklere saldıranlara
Ve ahlaksızlıklarıyla...
Allah'a isyan bayrağı açanlara
Israrla ateşin halkı olmaya koşanlara
Ve onlara öğüt verip tövbe etmelerini söyleyen
Hz.Lut'a....
Pervasızca saldıranlara ve küfürlerini kusanlara
Bir helak bekleyenlere
Ve zulümlerinin sona ereceği o güne
Hak ile Batılın bitmeyen kavgasında
Hakkın yakınlaşan galibiyetine?

ANDOLSUN Kİ...

Hz.Davud'a
Demiri eğip bükene ve onu yeryüzüne indirene
Demire şekil verene
Hak yolunda olanları demir gibi birbirine kenetleyene
Allah yolunda insanlığı hakka davet edene
Bu hak davada...
Talut'u komutan seçip
Calut üzerine savaşa yollayana
Bundan hükümdar olmaz deyip
Savaştan geri kalanlara
Talut'un emrine uymayıp o sudan kana kana içenlere
Calut'un ordusu karşılarına gelince
Korkup geri dönenlere..
Kalanların ise Allah için verdikleri
O kutlu kavgaya
Ve o harp meydanında ettikleri duaya
''Rabbimiz ayaklarımızı sabit kıl bizleri senin yolundan ayırma,bize zafer nasip eyle!!!''
Deyip daldıkları zaman o şanlı kavgaya
Küfre salladıkları kılıçlara ve silahlara
Allah yolunda can veren o insanlara
Onları o gün üstün edene ve...
Galip getirene..
Tağut'i rejimlere azınlıklarla
Dahi olsa..
Hakkın ve inanmışlığın hakim olacağını gösteren
O yüce Rahmana..

ANDOLSUN Kİ...

Hz.Yusuf'a ve Yakup'a...
Rüyasında 11 yıldız ve 1 ayı görene..
Ve kendisine secde ettiğini babasına anlatana
Yakup'un Yusuf'a sevdasını kıskananlara
Yusuf'u kır gezisine götürmek üzere izin alıp
O sevgiliyi kuyuya atanlara
Yakup'a kanlı gömlek getirip
Yusuf'unu kurt yedi diyen yalancılara
O garibin kuyuda kalmasına
Ve Rabb'ine yalvarışına yakarışına
O kuyudan bir köle olarak çıkışına
Mısır saraylarına satılışına
Yusuf'un yakışıklılığına
Ondan murat dileyen Züleyha'ya
Ve kendini nefsinden koruyana
Güzelliğiyle parmaklar soydurana
Bir iftira ile zindanlara atılana
Zindanları Medreseyi Yusuf'iye kılana
Rüya tabiriyle müjdeler saçana
Zindanda olsa da Hakkı anlatana
Öğüt verene Tek Rabb vardır diyene
O masum güzeller güzeline
Zindanlardan çıkıp
Mısır'a Hükümran olana
Hak'la konuşup Hak'la yatana
Adaletle insanlara pay edene..
Yakup'un hasretten kör olmuş gözlerine
Bu hasretin son bulduğu o güne
Hakkın önüne kuyular ve zindanlar konsada
Hakkın daima Galip geleceğine
Tevhit sancağının daima göklerde dalgalanacağına
Nefsine galiplerin cennete kavuşmalarına
Hak için bıkmadan usanmadan savaşmalarına
Ve Yusuf'un güzelliğine...

ANDOLSUN Kİ...

Hz.İbrahim'e ve ashabına..
Küfrün en karanlık devrine
Kendi yaptıkları ilahları kendileri yemelerine
Taptıklarının kendi elleriyle yapanlara
Allah ortak koşmakta birbirleriyle yarışanlara
Hak yolundan ayrılıp
Küfür batağında kaybolanlara
Cehenneme koşanlara

ANDOLSUN Kİ...

Gene Rabbini ararken İbrahim
Kaldırarak mübarek başını
Baktığında gökyüzünde güneşi gördü
Ve dedi: İşte benim Rabbim budur
Parlaktır aydınlıktır ve azametiyle durandır
Demişti kendi kendine
Ama gece olup da devran dönünceye
Geceye yok olmuş Rabb edindiği kendine
O da...
Benim Rabbim kaybolamaz dedi
Ve kaldırdığında gene mübarek başını
Baktığı zaman Ay'ı gördü
Rabbim olan budur dedi
Büyük azametli ve karanlığı yok edici
Rabbimdir dedi aya....
Oysa o da değildi Rabbi...
İbrahim sonunda buldu Yaratanını
Ve tanıdı Alemlere düzen vereni
Bildiği yaratanı anlatmaya başladı
Bütün küfür alay ile dediler ki:
Bu İbrahim delirmeye başladı
Ve hakir görülüp itilip kakıldığı
Kalpleri mühürlenmiş olan o insanlara

ANDOLSUN Kİ...

Günlerden bir gün İbrahim
Baltasıyla Devirdi putları
En büyüğünün kafasına astı baltayı
Topladılar küfrü vüzerayı
Dediler ki: Bu senin işindir İbrahim
O güzel nebi ise..
Göstererek putları onlara
Sorun dedi söylesinler
Konuşamazlardı yemezlerdi içmezlerdi
Üzerlerine konan bir sineği bile kovamazlarken
Bunlar bu taşlardan ve tahtadan putları..
Nasıl ilah edinirsiniz...?
Haykırdı Tek bir ilah olduğunu
Alemleri yaratanın ve ona düzen verenin adına
Rasulu olan İbrahim adına
Söyledi kavmine hakkın anlattı
Tövbe edin iman edin umulur ki affedilirsiniz
Diyerek hakkı anlatan o elçiye...

ANDOLSUN Kİ...

İlahlık ilan eden Nemrut'a
Onun karşısına İbrahim'le dikilen Hak'a
Senin Rabbin ne yapar Ey İbrahim diyene
Ona cevap veren kutlu elçiye
Verdiği cevapla Hakkı anlatana
İnsanları öldürüp diriltendir benim Rabbim
Güneşi doğudan doğdurup batırandır
Bunun üzerine iki adam çağırıp
Birini öldürüp birine de yaşam hakkı verince
İşte bende senin Rabbin gibi
Öldürdüm ve Dirilttim
Diyecek kadar ahmak olana...
Hak'a karşı gözleri bu kadar kararmış acizlere
İbrahim'i yakmak için ateşleri yakanlara
O ateşi bir bahçeye döndüren Rahmana
Küfrüyle haykırarak ölene
İlahlık iddia edip
Bir topal sinekle
Cehenneme yetişenlere...
İbrahim'in gönüllere koyduğu Tevhit alevine
Kabe'yi inşa edene...
Mescid_El_Haramı mübarek kılana
Hak'ı ve Sabırı kuşananlara
Hak yolunda bıkmadan usanmadan duranlara
Nemrut'lara Yezid'lere
Hak'ı çekinmeden yiğitçe
Haykıranlara

ANDOLSUN Kİ...
Product line 1
Product line 2

Sitemizde siir ve hikaye yarismasi düzenlenecektir.kendinizin ve yahut güzel buldugunuz siirleri bize gönderin bizde onlari sitemizde yayinlayalim SiiR VE HiKATELERiNiZi bekliyoruz...Bize göndermek icin domanickarakoy@hotmail.com e-mail adresine veya konuk defterinden bize ilete bilirsiniz